Marka İhlallerinde İçeriğe Erişimin Engellenmesi ve Görevli Mahkeme
İnternet Ortamındaki Yayınlarda Telif Hakları

Türk Marka Hukuku’nda Bir Hükümsüzlük Sebebi Olarak Kötü Niyetin Belirlenmesi

Download PDF

Kötü niyet, sınaî mülkiyet alanında sıklıkla rastladığımız bir olgu haline gelmiştir. Marka mevzuatlarındaki kötü niyet düzenlemeleri ve bu konudaki Yargıtay kararları incelendiğinde, bir hükümsüzlük (ve nispi ret) sebebi olarak kötü niyetin, Medeni Kanun’un 2. maddesinde belirtilen dürüst davranma ve 3. maddesinde belirtilen iyi niyet kurallarına dayandırıldığı görülmektedir.

Kötü niyetin 556 Sayılı KHK döneminde açıkça hükümsüzlük sebebi olarak tanınmamasına rağmen; Yargıtay içtihatlarında bir hükümsüzlük sebebi olduğuna karar verilmiştir. Bu eksiklik 6769 Sayılı Kanun’da giderilmiştir. 10 Ocak 2017 tarihli yeni Sınai Mülkiyet Kanunu’nda kötü niyet m.6/9 hükmünde hem nispi ret sebebi hem de hükümsüzlük sebebi olarak belirlenmiştir.

Markalara karşı açılan hükümsüzlük davalarında, kötü niyetin belirlenmesi her olayın kendine özgü koşullarına göre mümkün olmaktadır. Dolayısıyla, tarafların birbirinden haberdarlık derecesi, ilgili sektörler, tarafların sektör içindeki varlıkları, davalının diğer marka başvuruları, tescili istenen emtia, hizmetler ve daha pek çok bağımsız unsurun bir araya getirilip değerlendirilmesi ile kötü niyet hakkında karar verilmektedir.

Bununla birlikte, uygulamada kötü niyet iddiasının dillendirilmesinde kullanılan yaklaşımlar iki başlık altında toplanabilir: a) Taraflar arasındaki ilişkinin ispatı b) Davalının haberdar olması gerektiği iddiası Taraflar arasındaki ilişkinin ispatı, uygulamada genellikle distribütör-bayi ilişkisi şeklinde vuku bulmaktadır. Bu tarz durumlarda genellikle, Türkiye’de tescilli olmayan bir markanın bayiliğini/ distribütörlüğünü yapan kişinin o markanın Türkiye tescilini almak için başvuru yapması ispat olarak görülmektedir. Taraflar arasındaki yazışmalar, faturalar ve ilişkiyi kanıtlayacak her türlü delil, kötü niyetin ispatında kullanılabilmektedir. Davalının, davacı markasından haberdar olması gerektiği iddiası ise niteliği gereğince taraflar arasındaki ilişki iddiasına göre daha yoruma açık bir yapıdadır. Uygulamada, bu iddiayı destekleyen delillerden en yaygın olanları, davalının başkaca kötü niyetli marka başvuruları, davalının faaliyet gösterdiği sektör, davacı ile katıldığı fuarlar ve benzerleri olmaktadır. Burada bahsedilmesi gereken önemli bir husus da dava konusu markanın stilizasyonudur. Örneğin; bir marka tescilinin, önceki tarihli bir işaretle bire bir aynı stilizasyona sahip olması veya bu işaretin son derece ayırt edici ve yaygın olmayan bir işaret olması gibi durumlarda, davacı tarafın kötü niyet iddiası güçlenmektedir.

Uygulamada kötü niyete ilişkin, 2010 sonrası örnekler:

Uyuşmazlığa konu 2007/68075 no.’lu marka yazım tarzı ile dahi davacının kullanımı ile aynı olup, davalı marka benzer emtialar yönünden tescil edilmiştir. Davalı taraf “otter” ibaresini marka olarak seçmesindeki nedeni hukuki olarak açıklayamamıştır. Türkiye’de bazı su ısıtıcılarının sistemlerinde “otter” markalı ürünlerin kullanıldığı delillerden anlaşılmıştır. Bu durumda davalının normal, makul bir kimsenin marka seçiminde göstereceği özeni göstermiş olsaydı davacının markasından haberdar olacağı sabit görülmüştür. Kaldı ki, davalı TTK 20 md kapsamında basiretli tacir kriterine uygun hareket etmek zorundadır. Davacının markasının aynısını (…) benzer emtialar yönünden (…) tescil ettirmek Medeni Kanun m. 2 uygun bir davranış biçimi değildir.

Bakırköy FSHHM
(2010/281 E. – 2011/196 E.)

(…) davacının sahip olduğu MADMEN ibaresine çok benzeyen MEDMEN ibaresini tamamen ve bizzat kendisinin ihtira ettiğini (…) düşünmek hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. Diğer ifadeyle davalının bu kelimeyi marka olarak ihtira ederken davacının film isminden de etkilenmiş ya da esinlenmiş olduğu, bu durumda filmin adının ulaştığı bilinirliğinden ve reklam gücünden yararlanmak amacıyla başvuruda bulunduğu, davalının başvurusunun (reklamcılık alanında tanınmış bir filmin adının reklamcılık ve ilişkili hizmetler alanında marka olarak tescil ettirilmesi biçiminde) bir fırsatı değerlendirmek üzere yapılmış başvuru olduğu, davalının başvurusu ile reklam şirketindeki olayları konu alan, Türkiye genelinde ve dünyada yıllarca yayınlanmış ve çeşitli ödüller almış ve belirli bir tanınmışlığa ulaşmış bir dizi filmin adını, yapmak istediği ticari faaliyet alanı ile ilgili olarak davacının isim hakkına da sahip olduğu dizi içeriği ile aynı alanda belirli bir bilinirliğe ulaşmış dizi ismi ile ayırt edilemeyecek bir işaret için başvuruda bulunması davacının tanınmışlığından belli bir bilinirlik kazanmış dizi isminden yararlanmak amacıyla haksız menfaat sağlamak amacıyla ve kötü niyetle yapıldığı kabul edilmiştir.

Ankara 1. FSHHM
(2015/213 E. – 2017/103 K.)

Güray Balıktay’a ait olan bu yazıya ulaşmak için tıklayınız.

error: Content is protected.